Bu yazıyı okuyan, okumaya değer bulan ve benimle yeniden buluşan herkese çok içten bir merhaba.Benim her gezi seyahatim sonunda huyumdur, o gezinin bende yarattığı ruh halini, bana kattıklarını , benden aldıklarını günlüğümde kendimle paylaşırım.Ancak artık bu sayfalarda tüm bunları sizlerle de paylaşma imkanı bulabildiğim için kendimi çok şanslı hissediyorum.
Bu yıl yurtdışı kültür turlarımın ardından, her yaz beni kendine türlü bahanelerle çeken Ege sahillerinde buldum kendimi yeniden.Gezi psikolojisi diye bir şey vardır ya hani arkadaşlar, aynı yere de gidiyor olsanız her gittiğinizde tüm durumlar yeniden güncellendiği için farklı hissediyorsunuz.Bu konuyu hiç düşündünüz mü bilmiyorum ancak , bazen kaçmak , uzaklaşmak , bazen huzur bulmak, bazen dinlenmek, bazen de sadece herkes gidiyor diye tatile gideriz.Gerekçesi her ne olursa olsun , ‘’Tebdil-i mekanda ferahlık var mıdır?’’ Elbette vardır.
Yıllardır süregelen alışkanlıklardan mı, hala en iyi orda hissettiğimden mi bilemiyorum bu yaz yine Çeşme-Alaçatı- Bodrum üçlemesini gerçekleştirdim.Araç ile önce İzmir merkeze uğrar otele yerleşir, yazlık kıyafetleri giyinir, nemli İzmir sahil yollarından geçerek Çeşme otobanına varırız. Narlıdere’den geçerken günün hangi saati olursa olsun Güzelbahçe’de martılar eşliğinde kahvaltı yapar, Urla’ya doğru devam ederiz.Urla, İzmir’in hala bozulmamış ‘’en yazlıkçı’’ bölgesidir bana göre.Urla’da nispeten tuzlu deniz kokusunu içimize çeker, yöresel lezzetleri dener, deniz hakkımızı kullanmak üzere Çeşme’ye koyuluruz.Çeşme’de benim plaj tercihim suyun rengi, sıcaklık , tuz oranı gibi objektif kriterlerin yanısıra ortam gibi kişisel beklentilerimi göz önüne aldığımda her zaman Ilıca ve Ildır oluyor.Ayayorgi gibi mükemmel bir koyu uğrak mekan yapmamamın temel nedeni koyun doğasına ve güzelliğine uymayan ancak içiçe bulunan mekanları, şekilci partileri ve doğallıktan uzak insan tipleridir. Instagram varolalı bu tür işletmelerin reklamlarını fenomen paylaşımları sayesinde yapmaları ve insanları ‘’hayatı kaçırıyormuş hissi’’ ne itmeleri yüzünden dahi bu bölgeden oldukça soğuduğumu da belirtmek isterim. Tatil beldelerinde tatilcilerin tercihlerini kendilerini ait hissettikleri bölgelerden yana kullanmalarında bir sorun gözükmemekle birlikte , bu yıl birçok kişinin beklentilerine uygun olmasa dahi sosyal medyadan etkilenerek kendilerini buralarda bulduklarını bu kadar yakından gözlemledim.Bu bakış açısı sorunu umarım zamanla hayatlarımızı daha fazla ele geçirmez diyerek Alaçatı levhasını kaçırmadan sağa sapıyorum.
Alaçatı ne zaman bu denli meşhur oldu bilinmez, bir süredir tatilcilerin Bodrum’dan sonra en uğrak mekanı oldu burası.Ancak esnaf tatilcilerin psikolojisini erken çözmüş durumda zira bu pahalılığı ben Avrupa başkentlerinde görmedim.Köy kahvaltısı adı altında servis edilen serpme kahvaltıda sunum kaselerindeki desenler haricinde hangi ürün köyü hatırlatıyordu, şaibeli.Butik otellerin gecelik konaklama ücretlerini duyduktan ve kalite-hizmet- fiyat dengesizliğini gördükten sonra zaten yıllardır Alaçatı’da konaklamıyorum.Yılın her ayı kendine kaçamak tatiller yaratabilen biri olarak tatilden beklentim keşif, kültür, dinlenme ve samimiyettir.Yılda yalnızca bir hafta tatile çıkan insanların bu kısıtlı ve değerli zamanda harcayacakları parayı duygusal olarak planlayamamaları durumunu fırsata çeviren esnaf uzun vadede kaybedecektir.Ancak bu durum dahi Alaçatı’yı Alaçatı yapan güzelliklere gölge düşürmüyor ki insanlar akın akın tercih ediyor.Bana göre en sevilesi yönleri, rüzgar sörfü, taş evleri, yeşil ve maviyi aynı anda barındıran denizi, begonvilleri, Çarşı’sında her biri farklı konseptten oluşan mekanları , nostaljik müzikleri, kurabiye, dondurma gibi buraya özgü lezzetleridir.İzmir’e ait olmasıdır, Çeşme’ye yakın olmasıdır.
Çeşme mi Bodrum mu kıyaslaması her yıl yaz sezonu başlamadan magazin programlarında ve trend takipçilerinin kızıştırma gündemlerinde yer alsa da ikisi de her yer gibi kendine özgü bir güzelliğe sahip. Ben zaman sınırım olmadıkça her yıl ikisini de görmek istesem de , tek tercih hakkım olsa Bodrum derdim.
Peki neden Bodrum? Bi kere mavidir, mavi huzurdur, temizdir, yeni başlangıçlardır, umuttur mavi. Hele ki yeşil ve beyaz ile tamamlanmış ise , doğanın tarifsiz güzelliği ve gizemine karşı koymak imkansızdır.Her yaz bunca insanın tatil amacıyla tercih hakkını Bodrum’dan yana kullanmasını, yalnızca popüler kültür açıklayamaz.
Bodrum, Muğla'nın bir ilçesi ve kuzeybatısındaki bir yarımadası. Diğer tatil beldelerinden farklı olarak tek bir merkeze kurulu değil. Yarımadanın her köşesi size farklı bir tatil deneyimi sunan farklı merkezleriyle ünlenmiş durumda. Bu nedenle aslında herkesin kendine özel bir Bodrum'u vardır. Şüphesiz Halikarnas Balıkçısı'nın ve tatilcilerin ortak Bodrum büyüsü, tepeden kale ve marina manzarasıyla karşılaştığında başlıyor.
Ben her gittiğimde Gümbet otellerini tercih ediyorum, hizmet kalitesi diğer beldelere kıyasla çok iyi olmasa dahi merkeze yakın olmak gün içinde farklı sahillere ulaşımı kolaylaştırıyor.Bodrum’un birbirinden mavi koylarında, buz gibi denizinde yüzmek herkes gibi benim sağlığıma da çok iyi geliyor.Akşam yemeğinden önce saat 6’ya kadar Bitez,Bardakçı ve Yalıkavak gibi en az üç sahil gezer; yüzmenin ve burada kaldığım kısıtlı günlerin tadını doyasıya çıkartırım.Akşam yemeğini birbirinden güzel ve mavi özgürlüğün sembollerinden olan yelkenli tekneleri seyrederek , bir kez daha ‘’burası ne harika bi yer!’’ diye düşünürüm.Bu eşsiz manzaraya o denli anlam yüklerim ki, yemeğin tadını daha iyi alabildiğimi, soluduğum havanın daha kaliteli olduğunu ve ‘’an’’ı yaşadığımı çok derinden hissederim.Hatta günbatımına kadar çift çektiğim espresso eşliğinde , yanımda bulunan kitapların tamamını bu manzara sayesinde okurum.Güneş çoktan batmış olduğunda Bodrum’un benim için en tatlı, sakin, samimi saatleri bitmiş, hareketli ve coşkulu gece hayatı kısmı başlamıştır artık.
Bir süredir yaz tatillerinde yabancı turist sayısında gözle görülür ciddi bir azalma mevcut, bu nedenle Bodrum’da kapanan gece kulüpleri dahi olmuş.Ancak barlar sokağı eski günlerdeki gibi capcanlı, alışveriş,müzik,yemek ne ararsanız her türden bulabiliyorsunuz.Denize kıyısı olan mekanlardan birine oturduğunuzda Bodrum Kalesi tüm ihtişamıyla bıraktığınız yerde size bekliyor oluyor.Hele ki şanslı gününüzdeyseniz ayın dolunay evresine denk gelebilmişseniz, böyle bir manzara Dünya’da çok az yerde var.
Gece hayatı demişken, günlük hayatta gece dışarı çıkan biri olmasam da Bodrum’a kadar gitmişken Mandalin Bar’a uğramadan dönmüyorum.Bir çok mekana gitmişliğim vardır, ancak belki de müzik türünden dolayı en çok burada bu kadar çok eğlendim. Gece 00:00'de canlı müzik başlıyor. Genelde R&B, yabancı pop ve alternatif rock çalıyorlar. İstanbul'daki Jolly&Joker tarzı bir mekan. Denize sıfır. Diğer barlara göre çok daha kaliteli dinleyici kitlesi var. Eğer önceden rezervasyon yaptırırsanız, deniz kenarındaki masalarda hem Catamaran diskoyu seyreder, hem de müziğin keyfini çıkarırsınız. Gitmeden önce hangi grubun çıkacağını web-sitelerine bakıp ona göre planınızı yapabilirsiniz.Ayrıca bir çok mekandaki uygulamanın tersine burada giriş ücreti ödemiyorsunuz.
Bodrum’un diğer bir yüzü olan Gümüşlük de çocukluktan beri benim favorilerimden biri.Şehir merkezine uzak olması,merkeze nispeten turist sayısının az olması, yerli halkın bölgenin doğasını koruması, tavşan adasına denizden yürüyerek gidilebilmesi, insanının samimiyeti, sakinliği, Gümüşlük’ü bence tercih edilebilir kılıyor.Ayrıca dünya üzerinde günbatımını seyredebileceğiniz en güzel 8 yerden bir tanesi Gümüşlük.Limon kafede yemeğinizi yerken,içeceğinizi yudumlarken masal gibi bir görüntünün içerisinde kendinizi bulabilir,birbirinden harika gündoğumu- günbatımı fotoğrafları çekebilirsiniz.
Son üç yıldır tatilcilerin akınına uğrayan bir diğer seçenek Yalıkavak Palmarina.Normalde bu denli lüks yatların, mekan ve mağazaların arasında kendimi iyi hissetmezdim ama burayı gerçekten çok sevdim.Her kitleden insanın zevkine uygun mekanlar, yatların hizasında denize sıfır bir şekilde sıralanmış.Marina yat ve tekne sahiplerinin kullanımına uygun ve ayrı planlansa da, ziyaretçilerin yürüyüş yolu hemen yanında yer aldığından, insanlar bu ayrımdan bence rahatsızlık duymuyor.Mavi denizin, yeşil palmiyelerin, soft ve jazz müziğin, lüks yat ve teknelerin arasındaki insanlar gerçekten mutlu görünüyor.
Bodrum beldelerinin cazibesi ve çeşitliliği her geçen yıl artmaya devam ediyor.Bu nedenle çoğu insan her geldiğinde buraya yerleşmenin hayalini kurarak evlerine dönmekte zorluk yaşıyorlar.Ben de bir gün bu güzel yarımadaya kök salmanın hayalini kuranlardan biriyim.
Yolculuklar ilginçtir, dağlardan, deniz kıyılarından,kentlerden ,gecelerden geçilir.İnsanlardan geçilir.Bu yolculuğumuzda da çokça şey gördük, hissettik,anılar biriktirdik.Yeni seyahatlerde buluşabilmek dileğiyle...