Son günlerde üniversite sınav sonuçlarının açıklanması ile birlikte çevremden sıkça tartışıldığını duyduğum konuların başını çekiyor; üniversite konusu. Tercih konusunda herhangi birşey söyleyemem bu konuda herhangi bir uzmanlığım yok fakat gerek üniversite adayı tanıdıklarımın, sosyal medya üzerinden üniversite ile ilgili sorularını sıkça yanıtlıyorum, onlara yardımcı olmaya çalışıyorum üniversite hayatı ile ilgili.
Dediğim gibi uzman değilim. Lise 1’de sınıfta kaldıktan sonra bir aydınlanma yaşadım. Çevremdeki herkes “okumaz bu” derken ben ertesi sene ailemin tabiri ile “Arap atı” gibi açıldım. Tabii şans eseri olmadı. Bu açılmadaki en önemli detay farkındalığımın gelişmesi ve sorumluluk duygumun su yüzüne çıkması oldu. Yani yaşadığım olaydan ders almam oldu. Son düzlüğe hiç beklenilmeyecek şekilde olumlu bir yönde girdim. Ailem dahil herkes şaşkındı. Çünkü ben kaldığım sene şunu anladım; “bu hayatta ailen her zaman yanında olacak ama yaptıklarından sen sorumlusun Müge” dersini almıştım. O zaman dahi, hiçbir zaman hiçbir şey için geç olmadığını bir kez daha kendime ispatladım. Azmettim, çabaladım ve “üniversite okuyamaz” diyenlere inat bir başarı gösterdim. Çalışmak ve azmetmek işe yaradı dört senede bitirdim okulu. Öyle deli gibi de çalışmadım ama bu işin de bir matematiği, bir düzeni var elbet. Ama en önemlisi farkında olmak.
Dolayısıyla çevremdeki herkesin de bana danışmasının sanırım nedeni bu. “Ne yaptın? Nasıl yaptın? Ne düşündün?” de bizi yanıltıp bu işi zamanında bitirdin. Gerçekten çok sevdim üniversiteyi. Çünkü kendim programlayabiliyordum derslerimi, hayatımı yani okula dair her şey benim kontrolümdeydi. Bölümüm ise bana sunulan tercihler dahilinde benim seçimimdi. Yine de tam istediğim bölüm değildi ama ailemin ciddi bir şeyler okumam konusundaki ısrarları arasında yani sadece “Hukuk” seçeneğinin dışında kendi seçtiğim bir bölümdü; “Uluslararası İlişkiler”. İyiki de okumuşum dediğim bir bölüm oldu.
Üniversiteye gireli tam 10 sene olmuş. İnsan bir süre sonra geri dönüp bakınca daha net görüyor yapması ve yapmaması gerekenleri. Şimdi dönsem o yıllara, kendime ne gibi tavsiyelerde bulunurdum diye düşündüm. Bir uzman değilim ama belki benim çıkardığım dersler ve deneyimlerim birilerine ilham olur.
Biliyorum aslında genellikle böyle yazılar büyükler tarafından okunuyor ama onların bir büyüğü olarak naçizane bazı tavsiyelerim var. Kardeşim ve arkadaşları da seneye üniversite adayı olacaklar, dolayısıyla çevremde birçok bu yaşta genç var ve hepsine anlattıklarımı toparladım ve bir yazı hazırladım. Bu yazıyı özellikle üniversiteye girecek gençler için kaleme aldım.
İlgi alanı, ilgi alanı, ilgi alanı!
Bölüm tercihi ile ilgili söyleyebileceğim en önemli şey hem veliler hem de öğrenciler için ilgi alanına dair bir bölüm okunması konusu. Kabul ediyorum bazı meslekler gerçekten diğerlerine göre çok değerli gibi duruyor ama en önemli şey hayatta ilgi alanınız olan bir mesleğe yönelmek. Ailem hukuk konusunda çok ısrarlıydı. Hatta tek tercihim o olmalıydı onlara göre. Sınavdan önce “inşallah sadece Uluslararası İlişkiler” kadar olur puanım diye dua ettim. Ama maalesef Hukuk bölümünü de tutan bir sonuç geldi elime. Tabii boşuna Uluslararası İlişkiler demedim. Bu tercihi kafamda netleştirmeden önce tüm üniversitelerin bu bölümünü araştırdım, ders konularını, içeriklerini, öğretim görevlilerini araştırdım da araştırdım. Hukuk’tan daha cazip geldi. Dolayısıyla ilk tercihim Uluslararası İlişkiler olmak kaydıyla yaptım tercihimi. Hiç okuyormuşum gibi gelmedi bana. Sanki sürekli sevdiğim tarzda kitaplar okuyordum ve sevdiğim tarz hikayeler dinliyormuşum gibi geldi hep dersler. Külfet gelmedi bir ders için bile olsa okula gitmek. ya da verilen tüm okumaları gece saat 3’lere kadar yapmak. Bu nedenle ailenizi dinleyin ama onların karşısına mantıklı bir açıklama ile gidin. Araştırın, elinizde verilerle gidin onlara yapabileceğinizin garantisini verebileceğiniz bir bölüm tercih edin. Sizin gerçekten onu istediğinizi onlara inandırın. Yani herkesçe popüler olan değil, sizin gönlünüze göre popüler olan bölüme girin.
Mutlaka Devam Edin!
Üniversitenin ilk günü hepimiz toplanmışız üzerimizde bir rehavet halbuki koca maratonun üzerinden daha 3 aycık geçmiş, yine bir maraton başlıyor. Haliyle bekliyoruz birisi çıksa dese ki; “bir ay daha gelmeyin” daha cümlenin sonu gelmeden sınıfta kimse kalmayacak bakışlarımızdan belli. Bizim aklımızdan bunlar geçerken öğretmenimiz başarı değerlendirme kriterleri okuyor. O an devamsızlık notumuzun sadece belli bir oranını etkilediğini duyuyoruz. Yani aslında devam edilmese de olur gibi bir sonuç çıkıyor. Kafamız kurnazlığa çalışıyor ya, birçoğumuzun gözünde bir aydınlanma oldu. “Tamam” dedik, “gelmesekte olur bu iş”. Ama durum öyle değil gençler. Dersiniz olmasa da gidin okula. Çünkü onun alternatifi olarak yaptığımız şeyler bize hayatta bir şey katan şeyler değil. Belli günler dersiniz olmayacak, o gün de gidin. Yani o haftanın 5 gününü okulda geçirin. Geçirmeye çalışın. Kütüphanede zaman geçirin, asistanınıza yardım edin. Yani okulda bir şekilde zaman geçirin.
Farkında olun!
Artık üniversiteliyiz! Üniversiteye gelene dek hep peşimizde birileri var. Özetle “ödevini yaptın mı?” diye soran biri var. Ama üniversitede tek başımızayız, yaptıklarımızdan da, yapmadıklarımızdan da biz sorumluyuz. Gerçek hayatla yüzleştiğimiz ilk an, ilk vize sonuçlarının açıklandığı gün oluyor. Sözlü notu yok, velim okula gelsin yok… Yani yokta yok. Tek başımızayız. O notu düzeltmekte, bir sonraki seneye de geçebilmekte kısacası hepsi bizim elimizde oluyor. Bu nedenle girdiğiniz ilk gün her ne kadar liseden çıkmanın rehaveti üzerimizde olsa da, ipin ucunu hiç bırakmayın ve artık liseden çok farklı bir yerde olduğumuzun farkına varın=)
Yarı zamanlı çalışın!
Haftanın 5 günü okulda ne yapabilirim? diye soruyorsanız eğer, birçok üniversite sene başında okulun belli alanlarında çalışma imkanı sunuyor. Bu benim yapmadığım ve çok pişman olduğum şeylerden biri de okulda çalışmak. O kadar içimde kaldı ki, o kadar utandım ki kendimden. Çünkü etrafta okulda yarı zamanlı çalışan arkadaşlarımdan deneyimlerini duydukça utandım kendimden, bir işe yaramadığımı hissettim ve ilk yaz tatilimde attım kendimi staja. Ne kadar iyi geldiğini, o bir ayda bile bana neler kazandırdığını anlatamam. Çünkü sonuçta fotokopi bile çekiyor olmak, o aktivite bile bir deneyim. Okulda yarı zamanlı bir iş bulamasanız dahi ilk seneden itibaren mutlaka çalışmaya başlayın. Evet, tatil de güzel, yazlıklar da güzel ama hayat sizin hayatınız kendinizi ne kadar çok geliştirirseniz o kadar rahat ediyorsunuz. Zaten çalışmaya başladığınızda o tatili tadını çıkara çıkara yapabileceğiniz çok zamanınız oluyor. Bunu profesyonellik anlamında ya da CV’ye yazacağınız bir kriter olarak düşünmeyin, kendinize katabileceklerinizi düşünün. “Daha fazla ne öğrenebilirim?” olsun derdiniz.
Kulüpler ve Sosyal Sorumluluk!
Üniversiteler pek çok kulüp sunuyor öğrencilerine. “Okuma Kulübü” de olsa mutlaka bir kulübe üye olun. Okul kulüplerinden ilginiz olanına mutlaka katılın. Ama mutlaka! Dersler dışında sosyal bir alan yaratın kendinize, sonunda kendinize birşey kattığınız bir aktiviteniz olsun. Bu hem sizin farklı bir alanda gelişmenizi hem de sosyal çevrenizin gelişmesini sağlar. İnanın sosyal çevreniz ve farklı alanda kendinizi geliştirdiğiniz o alan iş hayatınızda size o kadar çok şey katıyor ki… Bunu çalışmaya başladığında daha net anlıyor insan.
Üniversitenin ya da kulüplerin düzenlediği sosyal sorumluluk aktivitelerinde yer alın.Yine söylüyorum evet CV’de çok şık duruyor ama kendiniz için yapın.
Eğitimler!
Bazı bölümler için mesleki gelişim eğitimleri oluyor ama bazılarında zorunlu olmuyor. Eğer varsa ilgilendiğiniz bir alan ya da mesleki olarak yöneleceğiniz bir şey kararlaştırdıysanız onlara yönelik eğitimleri mutlaka takip edin ama mutlaka. Üniversiteden sonra iş güç, hayat gailesi derken büyüklerinizin dediği gibi fırsatınız olmayacak. Okuldan arta kalan zamanlarda bu tür eğitimlere katılmaya çalışın.
Tadını çıkarın!
Herşey bizim elimizde oluyor. Ben ara ara kendimi çok derslere kaptırıp işin eğlenceli yanını kaçırmış, notlara boğulmuş ve bir dönem kendimi sadece derse ve stajlara vermiştim. Yapmayın. Dersler ve sosyalliğinizi iyi dengeleyin. Hatta imkanınız varsa yurtdışı değişim programlarına katılın, bazı kulüplerin düzenlediği etkinliklere katılın. Okulunuzun radyosu vb. medya iletişim alanı varsa ilgi alanınıza yönelik programlar yapın. Kısacası okulun sadece bize kattığı deneyim ve bilgilerinin yanı sıra eğlenceli taraflarında da yer alın.
Ailenize Zaman Ayırın!
Üniversitenin başlamasıyla birlikte hepimiz bir bağımsılık ilan ediyoruz. Tabii artık kocaman insanlar oluyoruz ya, bir de hayatımızı kendimiz programlıyoruz. Bu hevesle ailenizden uzaklaşmayın, onlara zaman ayırın. Hem okulda, hem de sosyal hayatınızda yoğun olacaksınız ama onlara zaman ayırmanız da önemli.
Şehrimizi Tanıyalım!
Kendi şehrinizde okuyor olsanız dahi, ilkokulda gezdiğimiz tarihi yerler büyüdüğümüzde inanın daha anlamlı geliyor. Bu nedenle boş gününüz olduğunda mutlaka müzelere, sergilere gidin. Farklı bir şehirdeyseniz üniversitenin rahatlığının rehavetine kesinlikle kapılmayın, şehrin sunduğu tarihi tanıyın derim.
Bütçenizi Doğru Ayarlayın!
Üniversite aslında gerçek hayata atılmadan, ayaklarınızın üzerinde durmadan önceki son adım derlerdi. Gerçekten öyleymiş, insan yaşayınca çok daha net anlıyor. Harçlıklarınızı çok iyi ayarlayın. Sanki çalışıyormuşsunuz gibi aylık bir plan yapın.
Yurt Odası ya da Evdeki Odanız!
Yurtta kalmadım ama kalan arkadaşlarımdan duyduğum kadarıyla en büyük problem düzensizlik ve dağınıklık. Her gün olmasa da odanızı düzenli tutmaya özen gösterin. Gereksiz notlarınızı ayıklayın.
Çalışmak Zorundayız!
Ne olursa olsun şunu aklınızdan çıkarmayın, çalışmak zorundayız. Dediğim gibi çalışmadan olmuyor, sözlü notu vs. yok. Bu nedenle çalışmak zorunda olduğunuzu hiç unutmayın. Şimdi çalışmasam, bugün derse gitmesem birbirini kovalayan şimdi çalışmasam ve bugün de gitmesemleri doğurur ve o notlar dağ gibi olur, çalışacaklarınız sayfalardan onlarca sayfalara dönüşür. Günü gününe yapamıyorsanız dahi gün aşırı mutlaka tekrar edin, takibi elden hiç bırakmayın.
Üniversiteye girecek tüm genç arkadaşlarıma başarılar diliyorum…