Günümüzde sosyal ve ekonomik başarının ön planda olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Bu yaşama sanatında, başarılı olan insanlar ya da başarılı olmaya çalışanlar da çocuklarına daha iyi bir gelecek sağlamak adına iş yaşamında koşturma içindeler. Ailevi ve toplumsal değerlerin geri plana itildiği bu oluşum içerisinde aile içi ilişkilerde ciddi anlamda iletişimsel eksiklikler yaşanabiliyor. Kısacası çocuğunu özel okulda okutmak hayaliyle çok ilerilere bakan ebeveynler daha yakın metrajdan hayata bakmak yerine gelecek kaygıları nedeniyle materyalist bir yaşama davet çıkarıyorlar. Ebeveynlerde daha çok para kazanma kaygısı, yaşantılarına yön veren bir unsur haline geliyor. Eve döndüklerinde aile fertleri yorulmuş, bunalmış ve hatta yıpranmış oluyor. Bu nedenle ilgisiz kalan ailenin küçük fertleri televizyon ve bilgisayar karşısında uzun vakit geçirdiğini gözlemlediğiniz oluyor mu? Bu sırada siz de bir koltukta uzanmış saatlerce televizyon mu izliyorsunuz? Bu sahnelerin zamanla çocuklarda kişilik kaybına sebep olup, aile içi yıkıma dahi neden olabileceğini biliyor muydunuz? Evet, gerçekten birbirinizden kopuk olarak yaptığınız bu ev içi faaliyetler siz ve çocuklarınız arasındaki saygıyı, sevgiyi ve paylaşımı giderek azaltmaktadır. Bu durum bazı çocuklarda agressifliğe de yol açıyor. Dinlenmediğini düşünen çocuklar yeterince sevgi görmediklerinde dikkat çekmek adına agressif tavırlar da sergileyebiliyor. Bazı çocuklar ise sessizliğe bürünüyor ve paylaşıma tamamen kendilerini kapatıyorlar. Bazı ailelere eğitime gittiğimde bu iletişim boşluğunu farkediyorum. Aile, sürekli ‘Oğlum sen laftan anlamıyor musun? Ben sana böyle yapma demedim mi? Bak, çok işim var ve beni uğraştırıyorsun’ gibi cümleler sarfediyor. Çocuk da yarı yarıya haklı ama bir o kadar da rahat cevaplar verebiliyor. Babasının onun isteklerini önemsemediğini ve beraber zaman geçiremediklerini ve eksik ödevini tamamlaması için beraber çalışmaları gerektiğini söylüyor. Babası da her ne kadar tamam dese de o gezi hiçbir zaman gerçekleşmiyor ve çocuk da ödevini halledemediği için ödevi yapmaktan tamamen vazgeçiyor ve maalesef gelecek ödevlerde de daha da isteksiz hale gelebiliyor. Ödevi yapmayan, sorumluluğunu bilemeyen bir birey haline de dönüşebiliyor.
Gerçek anlamda bir iletişim birden fazla kişi arasında iki yönlü gerçekleşiyor. Bu noktada kendimize iyi bir dinleyici ebeveyn olarak bazı soruları sormalıyız. Bu sorular bize gerçekten iletişimin püf noktası olan iyi bir dinleyici miyim sorusunun cevabını verecektir. Bu sorular:
1.Jest ve mimiklerinizle çocuğunuzun her gün anlattıklarına tepki veriyor musunuz?
2.Çocuğunuzu bir birey olduğunun bilincinde bir değerde mi dinliyorsunuz yoksa sürekli kafanızda daha önemli olduğunu düşündüğünüz kendi düşünceleriniz mi var?
3.Onun sizinle paylaştığı düşüncelerinizi ve anlattıklarını anlamadığınızda ona sorular soruyor musunuz?
4.Onun sözünü kesmeden onu sabırla dinleyebiliyor musunuz?
Yoksa : ‘Tamam bunları daha önce de duydum. Sana inanmıyorum’ diyip gittiğiniz hiç oluyor mu? Ya da o konuşurken siz elinizde mikserle akşam yemeği için hazırladığınız malzemeleri mi karıştırıyorsunuz ?
Evet’ler çok olsa da bugün yeni kararlar almak için hiç de geç değildir. Maalesef göz teması olmaksızın kafa hareketleriyle onaylanan bir konuşma da etkili bir iletişim ortamı maalesef sağlamamaktadır. Birçok çocuk göz temasından çok hoşlanır. Göz teması olmadan önemli olduğunu da hissedemez. İletişim burada kopar ve çocuk eğitiminde de bu nedenle kendine güvensiz hissederek yeterince başarılı olamayabilir. ‘Nasılsa beni dinleyen yok’ der ve olaylar karşısında tepkisiz kalarak, boşverme psikolojisi içerisine girebilir. Bir öğrencim bana bu konuda çok anlamlı birşey anlatmıştı. Annesine okuldaki bir gününü anlatmak istediğinde annesinin onun yüzüne bakmak yerine cep telefonundan gelen iş maillerine baktığını ve annesinin onu işlerinden daha az önemli bulduğunu söylemişti. Onu üzülerek dinlemiştim. Göz temasının yanısıra dinlerken yargılamadan ve suçlamadan çocuklarımızın sıkıntılarını, duygu ve düşüncelerini de anlamaya çalışmalıyız. Dinleme sırasında duyduklarımız karşısında ani tepkiler vermek yerine, daha sabırlı bir tutum bizi daha sağlıklı ve verimli bir iletişime götürecektir. Bazen bir anda duydukları karşısında ebeveynler ani tepkiler veriyor. ‘Olamaz nasıl ödevini yapmazsın? Nasıl ceza alırsın?’ gibi ön yargılarla anlık tepkiler verebiliyorlar. Bu da çocuğu bir sonraki hatasında onu saklama yoluna ve paylaşmama yoluna götürebiliyor. Bu da tabii ileri vadede iletişimsizlikten kaynaklanan ciddi problemlere yol açabilmektedir.
Bu soruları kendinize sorarak iyi bir dinleyici ebeveyn olma yolunda ilk adımı atmış olursunuz, çünkü iyi bir dinleyici iyi bir durum analizcisidir ve siz de bu şekilde dinlenmeyi bekleyen belki de birçok kafakarışıklığı yaşayan çocuklarınızın dertlerine daha kolay derman olabilirsiniz. Sonuçta sizin için bir iyileştiren olmak daha kolaydır. Yaşça ve tecrübece ileride olduğunuz bu hayat ile ilgili çözümleri onlara daha kolay sunabilirsiniz.