Gündem

Dünyanın en trajik kazasıydı... Titanic'in 112 yıllık gizemi devam ediyor

15 Nisan 1912'de dünyanın en trajik kazası meydana geldi. Onlarca yıl sonra bile geminin enkazı ilgi çekmeye, kazanın ardındaki nedenler tartışılmaya devam ediyor. İşte bir zamanların görkemli gemisini çevreleyen gizemler...

Abone Ol

112 yıl önce bugün bir gemi buz dağına çarptı ve tarihin en trajik kazalarından biri meydana geldi. Titanic efsanesini doğuran bu kaza yıllar geçse de hâlâ filmlere, kitaplara ve belgesellere konu olmaya devam ediyor. Hatta geminin enkazı o kadar ilgi çekiyordu ki turistik amaçlı geziler düzenlenmeye bile başlamıştı. 

Ne var ki geçtiğimiz yıl yaşanan bir başka trajik kaza, enkazı ziyarete giden yolcuların hayatlarını kaybetmesiyle bu ziyaretler tamamen durdu. Titanic lanetini ortaya çıkaran bu kaza bile insanları korkutup Titanic'e olan ilgilerini azaltmaya yetmedi. 1.500 kişinin öldüğü tahmin edilen kaza ile ilgili hâlâ aydınlanmamış pek çok nokta var.

Yolculara ne olduğundan, yaşanan trajediye gerçekten bir buz dağının neden olup olmadığına kadar Titanic'in gizemi 112 yıl sonra bile devam ediyor.

15 Nisan 1912'de tarihin en ünlü gemisi, Southampton'dan New York'a ilk yolculuğuna çıktıktan sadece dört gün sonra bir buz dağına çarptıktan sonra battı. 1.500'den fazla kişinin ölümüyle sonuçlanan kazanın ardından geminin kalıntıları Kanada'nın Newfoundland kıyısının yaklaşık 350 deniz mili açıklarında deniz tabanında yatıyor.

Titanic enkazı, batmasının üzerinden 73 yıl geçtikten sonra, Eylül 1985'e kadar bulunamamıştı. 


Geçtiğimiz yıl Titanic enkazına düzenlenen bir gezide Ocengate'e ait araç önce kaybolmuş ardından da patlayarak şirket kurucusu dahil 5 kişinin ölümüne neden olduğu ortaya çıkmıştı.

Kazanın yıl dönümünde, 'batmaz' denilen gemi hakkında hâlâ çok sayıda cevaplanmamış soru var.

YOLCULARA NE OLDU?

Titanic'in buzdağına çarpmasından sonra 1.500'den fazla kişi (gemideki yolcuların yaklaşık yüzde 70'i) trajik bir şekilde hayatını kaybetti. Ancak yaklaşık 1.160 yolcunun cesedi hiçbir zaman bulunamadı ve bunların nerede olduğu bugüne kadar bir sır olarak kaldı. Hatta bu ylcuların isimleri de açıklanmadı ve bir daha hiç görülmediler.

Okyanus yüzeyinden yalnızca üzerinde can yelekleri bulunan yaklaşık 340 ceset çıkarıldı ve bu da insanların diğerlerine ne olduğunu sorgulamasına neden oldu.

Asla bulunamayanlar arasında ABD'li iş insanı Benjamin Guggenheim, Liverpool doğumlu Komiser Thomas Peter O'Connor ve geminin kaptanı Edward Smith de vardı.

Enkaza bizzat dalmış olan deniz arkeoloğu ve tarihçisi James Delgado, lüks gemiden geriye kalanların içinde hâlâ insan kalıntıları olabileceğini söyledi: "Bilim insanları bunun bir olasılık olabileceğini düşünüyor ancak bu, derin okyanus hakkında pek fazla şey bilmediğimizi gösteriyor."

2000 ve 2010 yıllarında Titanic'in kalıntılarına iki keşif gezisi gerçekleştiren Delgado, çoğunlukla bakteri gibi mikrobiyal yaşamın yaşadığı okyanus tabanında uzun süre kaldıktan sonra dişlerin bile eridiğini ekledi.

Enkazın haklarına sahip olan RMS Titanic Inc.'e göre, felaketi takip eden 112 yıl boyunca Titanic'e yapılan keşif gezilerinde hiçbir insan kalıntısına rastlanmadı. Bu derinlikteki cesetler, çürümüş ya da balıklar ve karides gibi kabukluların yanı sıra bakteriler de dahil olmak üzere deniz yaşamı tarafından yenilmiş olabilir.

Peki ya kemikler?

İrlanda'daki Atlantic Technological University Sligo'dan Profesör John Cassella, kemiğin tuzlu suda hızla bozulduğunu söylüyor: "Kemik, esas olarak kalsiyum ve fosfattan fakat daha birçok küçük molekülden oluşan hidroksiapatit adı verilen bir mineralden oluşuyor. Su, bu kemik mineralinin ve tabii ki kemiğin birbirine yapışmasına yardımcı olan kırılgan organik proteinlerin çözünmesine yardımcı olacaktır."

Profesör Cassella ise 100 yıl sonra bile enkazda hâlâ insan kemiklerinin bulunabileceğini ancak bunun tuzlu su seviyelerine, suyun pH'ına ve mikroorganizmaların etkilerine bağlı olduğunu söyledi.

Profesör Cassella'ya göre, okyanusun dibi gibi soğuk ve düşük oksijenli bir ortamda cesetlerin ayrışması yavaşlamış ancak durmamış olabilir.

Titanic sahasında insan kalıntıları bulmak büyük olasılıkla su altı araştırma gemilerinin enkazın bazı kısımlarını rahatsız etmesini gerektirecek ki bu da yasak. Titanic zaten kırılgan bir durumda çünkü bakteriler geminin gövdesindeki demiri yiyor ve sonunda tüm gemiyi tamamen tüketmiş olacak.

Hatta araştırmacılara göre gemiden geriye kalanlar su altında o kadar hızlı bozuluyor ki önümüzdeki 40 yıl içinde tamamen yok olabilir.

TRAJEDİNİN NEDENİ BUZ DAĞI MI?

Pek çok kişinin cevabını bulmaya çalıştığı bir diğer soru ise geminin gerçekten buz dağı yüzünden batıp batmadığı ve mürettebatın bunu neden göremediği...

Trajediden sağ kurtulan yolcular güzel, bulutsuz bir geceden bahsettiler, hatta bazıları cankurtaran sandalına binmeden önce son anlarını güvertede yıldızların parlaklığını tartışarak geçirdiklerini iddia etti. O zaman nasıl oldu da buz dağını kimse göremedi?

Bir teoriye göre; garip bir hava olayı bu duruma neden oldu ve buz dağı fark edildiğinde çok geç kalınmıştı.

Tarihçi ve yayıncı Tim Maltin, Titanic mürettebatının, soğuk hava bandının kendisini daha sıcak hava bandının altına sıkıştırmasından kaynaklanan bir termal terslenmenin kurbanı olduğunu iddia ediyor.

Kuzey Atlantik Okyanusu'ndaki Labrador adı verilen soğuk akıntının, sıcak Gulf Stream'in altına iterek bir serap yarattığına inanılıyor. Bu da ufkun gerçekte olduğundan daha yüksek olduğu yanılsamasını yaratır.

Maltin, dağınık ışığın aynı zamanda su üzerinde kalıcı bir pus yarattığını ve buz dağını da muhtemelen arkasına sakladığına inanıyor.

Maltin'in teorisindeki pus, daha sonra hayatta kalan mürettebat üyeleri ve o sırada bölgedeki diğer gemiler tarafından da tanımlandı.

2.240 yolcu ve mürettebatın bir kısmının kurtarılmasına yardımcı olabilecek yakındaki gemiler arasında Titanic ile iletişim kuramayan SS Californian da vardı. Herhangi bir yolcu taşımıyordu ve Titanic'teki insanlar için bolca alana sahipti.

Maltin'in teorisine göre, yanlış ufuk nedeniyle SS Californian mürettebatı çok daha küçük bir gemiye baktıklarını düşünüyorlardı. Küçük bir gemi olduğundan diğer geminin kablosuz bir operatörle donatılmayacağını düşündüler ve bu nedenle Titanic ile iletişim kurmanın en iyi yolunun güçlü bir mors lambası aracılığıyla olacağı sonucuna vardılar.

Trajediden sağ kurtulan Albay Archibald Gracie'nin söylediği gibi, bu durum Titanic'tekiler tarafından kısa süreliğine fark edildi. Albay Gracie Titanic kazasını anlattığı kitabında "Fakat biz erkekler daha da parlaklaşmak yerine ışığın söndüğünü ve sonra tamamen geçtiğini gördük" dedi. 

Maltin, SS Kaliforniya'dan Titanic'e gönderilen mors alfabesinin sis nedeniyle bozulduğunu ve bu nedenle etkili bir şekilde iletişim kuramadıklarını ileri sürüyor.

NEDEN YETERLİ SAYIDA CAN KURTARAN BOTU YOKTU?

Kazanın önüne geçilemese de çok daha fazla kişi kurtarılabilirdi ancak bilindiği gibi Titanic'te 2.224 kişiyi taşıyacak kadar cankurtaran botu yoktu. 

Titanic'in 1.178 kişiyi alacak toplam 20 cankurtaran filikası vardı ki bu botlardan ikisi gemi batarken suya indirilememişti.

Yeterli miktarda botun olmamasının bir nedeni; Titanic tasarımcılarının çok fazla cankurtaran filikasının güverteyi tıkayacağını ve birinci sınıf yolcular için deniz manzarasını engelleyeceğini düşünmeleri. Titanic'in planına bakıldığında, cankurtaran botlarının çoğunlukla subayların gezinti yerinde ve ikinci sınıf gezinti yerinde tutulduğu görülüyor. Birinci sınıf gezinti yolunda ise cankurtaran botları neredeyse hiç yoktu.

Titanic'in cazip yanı, güvenliği değil, ihtişamı ve lüksüydü. Ayrıca Titanic'in tüm yolcuları aynı anda hayatta tutmak için cankurtaran botlarına ihtiyaç duyacağı hiç düşünülmemişti. Herhangi bir sorunla karşılaşılırsa, cankurtaran botları yolcuları Titanic'ten bir kurtarma gemisine taşımak için kullanılacaktı.

Trajik bir şekilde, Titanic'in suya indirilen cankurtaran botlarının birçoğu tam kapasiteyle doldurulmamıştı çünkü mürettebattan bazıları yanlışlıkla ağırlığı kaldıramayacaklarını düşünmüştü.

KAPTANA NE OLDU?

Kaptan Edward Smith, Titanic'in battığı gece öldü, ancak ona tam olarak ne olduğu hâlâ bir sır. Emekli olmadan önce Titanic'le son yolculuğunu yapmayı planlayan Smith, o zamanın denizcilik geleneği olan gemiyle birlikte battı.


Titanic filminde kaptanı Bernard Hill canlandırmıştı.

Ancak hayatta kalanlar onun en son nerede görüldüğüne ve nasıl öldüğüne dair birkaç farklı bilgi veriyor.

Cameron'un 1997 yapımı filminde, İngiliz aktör Bernard Hill'in canlandırdığı Smith, iddiaya göre hayatta kalanlardan bazılarının ifadelerine dayanarak suyla dolan kaptan köşküne kendini kapatırken gösteriliyor.

Bunlardan birinci sınıf yolcu Robert Williams Daniel şunları söyledi: "Kaptan Smith'i gördüm. Atladığım güverte sular altındaydı. Su yavaş yavaş yükselmişti. Sonra Kaptan Smith'in beline geldi. Onu artık göremedim. Bir kahraman olarak öldü."

Telsiz operatörü Harold Bride da dahil olmak üzere hayatta kalan diğer kişiler, onun geminin belirli kısımlarından atladığını gördüklerini söylerken, diğerleri Smith'in bir bebeği tutan cankurtaran botlarına doğru yüzdüğünü söyledi.

Yazar Wyn Craig Wade'in 1992 tarihli kitabında yazdığı gibi, Kaptan Smith kahramanca veya rezil bir şekilde tasvir edilen en az beş farklı ölüm yaşadı. Smith'in cesedi asla bulunamadı ve kensine tam olarak ne olduğu hiçbir zaman öğrenilemedi.

GEMİ NEDEN BU KADAR HIZLIYDI?

Titanic felaketiyle ilgili soruşturmayı yürüten yargıç John Charles Bigham, günlüğünde geminin aşırı hızlı gittiğini ve buzlu ortamda hız azalmasının olmadığını yazdı.

'Batmaz' gemi, 23 knot'luk azami hızının sadece 0,5 knot altında, yaklaşık 22,5 knot hızla gidiyordu.

James Cameron'un 1997 yapımı 'Titanic' filminde White Star Line Başkanı Bruce Ismay, Kaptan Smith'i New York'a planlanandan önce girmek ve manşetlere çıkmak için hızı artırmaya çağırırken tasvir ediliyor. Bu sahne, battıktan sonra ifade veren birinci sınıf yolcu ve hayatta kalan Elizabeth Lindsey Lines'ın kulak misafiri olduğu gerçek bir konuşmaya dayanıyordu.

Bu ifade de Ismay'in bir yıl önce Southampton'dan New York'a yaptığı ilk yolculuğunda Titanic'in kardeş gemisi RMS Olimpik'in kırdığı rekoru kırmak istediğini gösteriyor.

Olimpik, 14 Haziran 1911'de Southampton'dan yola çıktı. Titanic ile yanı rotaya sahipti ev Cherbourg, Fransa ve Queenstown, İrlanda'ya uğrayarak altı gün sonra, aynı yılın 21 Haziran'ında New York'a ulaştı.

Lines şunları söyledi: "Ismay'in şunu söylediğini duydum: 'Olimpik'i yeneceğiz ve salı günü New York'a gideceğiz.'"

Ancak Greenwich Kraliyet Müzesi, Lines'ın ifadesine rağmen kaptanın hız rekoru kırmaya çalıştığına dair hikayelerin asılsız olduğunu iddia ediyor.

2004 yılında ABD'li bir mühendis tarafından ortaya atılan bir diğer teori ise Titanic, bir yangınla baş etmeye çalışırken geminin hızının artırıldığı.

Ohio Eyalet Üniversitesi'nden Robert Essenhigh'e göre Titanic'in kayıtları, Titanic'te yangın çıktığını gösteriyor. Essenhighi kömürün çıkarılıp kazanlara konulma hızının artırılmasının, gemi işçilerinin yangını kontrol altına almasına olanak sağlayacağını ancak bunun gemiyi hızlandıracağını ileri sürüyor.

Essenhigh, Titanic mürettebatının Atlantik'i geçerken herhangi bir rekor kırmaya çalışamayacağını, çünkü geminin hız için değil konfor için inşa edildiğini ve yolculuğundan önce bu şekilde tanıtıldığını iddia etti. Teori, İrlandalı gazeteci Senan Molony'nin 2017 tarihli belgeselinde de tekrarlandı. 

{ "vars": { "account": "PASTE_ANALYTICS_ACCOUNT_ID" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }