İNOVASYON - YENİLEŞİM
Şirketlerin son yıllarda odaklandıkları konuların başında “İnovasyon” gelmektedir. Herkes inovasyonu kendine göre tanımlamaktadır.
Türk Dil Kurumu, aslı İngilizce’de “Innovation” olan sözcüğü, Türkçe’mize “Yenileşim” olarak kazandırmıştır. Ancak bu kavram pazarlama biliminde ve piyasada sürekli olarak “İnovasyon” olarak kullanıldığından, yazımda bu şekilde kullanmayı tercih ettim. Bir taraftan da bu sözcük, Türkçe’mize yerleşti, aynı “Promosyon” veya “Reyting” sözcüklerinde olduğu gibi…
Son yıllardaki ağır rekabet koşullarında, önemli rekabet araçlarından olan inovasyonla yenilikçi ve yaratıcı düşüncelerini ürün veya hizmete dönüştüren işletmeler, satışlarını arttırmakta, pazar payı ve dolayısıyla kâr elde ederek hayatta kalmayı başarmaktadırlar.
İnovasyonla ilgili yapılan tanımlamalardan yola çıkarak, kapsamlı bir tarif yapacak olursak; “Bir fikri pazarlanabilir bir ürün ya da hizmete, yeni ya da geliştirilmiş bir üretim, ya da dağıtım yöntemine, ya da yeni bir toplumsal hizmete dönüştürme sürecidir” diyebiliriz.
Sanılanın aksine “İnovasyon” yeni bir kavram değil. “İnovasyon” sözcüğü ilk kez 1911 yılında Avusturya’lı iktisatçı ve siyaset bilimci Joseph Alois Schumpeter (d.1883 – ö.1950) tarafından kullanılmış ve “Kalkınmanın itici gücü” olarak tanımlanmıştır.
Schumpeter, inovasyonu “Müşterilerin henüz bilmediği bir ürünün veya var olan bir ürünün yeni bir niteliğinin pazara sürülmesi; yeni bir üretim yönteminin uygulanmaya başlanması; yeni bir pazarın açılması; hammaddelerin veya yarı mamullerin tedariği konusunda yeni bir kaynağın bulunması; bir sanayinin yeni organizasyona sahip olması” olarak tanımlamıştır. Ayrıca, girişimcilerin inovasyoncu rolleriyle pazarda dengeyi bozduklarının ve ekonomide sürekli dinamizm yarattıklarının altını çizmiştir (1).
İnovasyonun tarihsel boyutuna baktığımızda, bilgisayar, internet, cep telefonlarındaki inovasyonlar ilk aklımıza gelenler. Bununla birlikte IKEA, 3M, Facebook gibi markaların inovatif yaklaşımlarını da listemize alabiliriz. Ama aslında düşünebilen insanın, hayatı kolaylaştırabilmek için çeşitli araç-gereçler yapıp kullandığından yola çıkarsak inovasyonun insanlık tarihiyle birlikte başladığını söylemek de çok yanlış olmaz.
Peki; inovasyon sadece son teknoloji veya uzun süren Ar-Ge çalışmalarının sonucu mudur? İnovasyon yüksek maliyetler ve yeni yatırımların gerekliliği anlamına mı gelir? Değişimin konusu ve algılanma düzeyi bakımından inovasyonun çeşitlerine baktığımızda ürün ve süreç inovasyonu ile radikal ve kademeli inovasyonu görüyoruz(2). Bilgisayarın icad edilmesiyle daktilonun ortadan kalkması radikal inovasyon iken, cep telefonunun icadından sonraki dönemlerde sürekli geliştirilmesi kademeli inovasyona örnektir.
Küçük işletmeler, kademeli inovasyonun daha az masraflı olmasından dolayı bu yolu tercih ederek rekabet edebilirliklerini arttırabilirler. Ya da ürün ve süreç inovasyonu ile bir otobüs firmasının, müşterilerine biletlerini internet ortamından satın alma imkanı sağlaması, ya da otobüsün içine priz yerleştirmesi kadar da basit, ama etkili inovatif fikirleri de ortaya çıkarabilirler.
Yüksek fiyat ve görkemli olmak yerine uygun fiyatlarla, sürdürülebilirliği hedefleyen ve yaptığımız ödemenin karşılığını veren, inovatif ürün veya hizmetler olamaz mı? Elbette olabilir, olmalıdır da. İnovasyonla ilgili geleneksel ya da geçmiş deneylerden kaynaklanan “inovasyon lükstür” algısının yıkılması gerekiyor. Her konuda ve her alanda inovasyon yapılabilir. Örneğin kahvenin çekirdek halinde değil de, toz haline getirilerek tüketiciye sunulması, ekmeğe sürülebilen çikolata gibi ürünler, ülkemizde ise Balparmak’ın 2004 yılındaki çıt kapak ambalajı ile 2013 yılındaki “Katla balla” isimli ürünlerle yapmış olduğu inovasyonları sayabiliriz (*1). Keza, temalı çocuk mobilyaları üreten Çilek Mobilya (*2), Biletix, Yemek Sepeti gibi şirketlerin de inovatif çalışmaları dikkat çekmektedir.
Görüldüğü gibi, inovasyon, piyasaya girdikten sonra sert etkiler bırakan ve piyasalarda devrim etkisi yaratan radikal değişiklikler yapmak zorunda değildir. “İnovasyon devrimsel nitelikte olmalıdır, dahice bir buluş olarak ortaya çıkmalıdır, büyük yatırımlar gerektirmektedir, uzun dönemde getiri sağlayabilmelidir” gibi düşüncelerin yerine, sürekli geliştirmenin önemi fark edilmeli, inovasyonun bir sürecin sonucu olduğu, çok düşük maliyetlerle de gerçekleşebileceği veya çok hızlı getiriler elde edilebileceği unutulmamalıdır (3).
Belki de asıl önemlisi, kurum içerisinde örgütlenmede de inovatif olmanın gerekliliğidir. Yani, yönetim modelinden, kişisel iş yapış biçimine; iletişimden, bilgi yönetimine kadar her konuda inovatif yaklaşımlar sergilenebilir.
Geleceğin başarılı işletmeleri, sadece iyi iş çıkartan veya pazara mükemmel ürünler sunan işletmeler değil, en çok inovasyon gerçekleştiren işletmeler olacaktır.