Başımız sağ olsun, hepimizin…
Gittiler…
Çok ya da az ne fark eder, bir kişi bile olsa gitti işte!
Çok şey yazasım yok, içimden gelmiyor. Düşünesim var, ne yapacağımı, neden böyle olduğunu, nasıl dünyanın böyle bir hal aldığını…
Belki benden bu tarz ve bu kısalıkta bir yazı okumaya alışık değilsiniz ama yapamıyorum. Güzel şeyler düşünecek enerjim kalmadı!
Instagram’da takip ettiğim bir hesap var Dru. Anthony adında orada şöyle bir şey yazmış;
“Things seem much darker with my eyes open”
yani diyor ki;
“Gözlerim açıkken her şey daha karanlık.”
Öyle değil mi?
Gözlerimizi kapattığımızda ancak kaçabiliyorsun olanlardan, bitenlerden, gidenlerden… Ama ben artık kaçamıyorum. Bir süredir kaçamıyorum. Bir ses sürekli bağırıyor geleceğe dair bir kare bile olsa mutlu bir hayal kurdurmuyor ve bir şey de yaptırmıyor.
Gidenlerimizle kıyaslamam mümkün değil, onların acılarının yanında benimkinin lafı olmaz ama ben gidenin ardından ne oluyor biraz biliyorum. Eceliyle ölen ve kendileri ile birlikte benim de içimden bir çok şeyi koparıp öldüren iki kişiyi kaybettim ben...
Biri gidince o evden sadece o gitmiyor. Onunla yaşayanlardan da gidiyor. Hayalleri, umutları, güveni her şeyi yavaş yavaş ölüyor. Ama derler ya acısını veren Allah, gücünü de veriyor, çok doğru. Her defasında, her gidenle bir kez daha kalkıyorsun ayağa. Ama canın acıyor, ama çok canın yanıyor.
Ve bir ses…
İçimde de susmayan sürekli kötü senaryolar çizen bir ses var. Ben o sesle ilk kez dedemi kaybettiğimde tanıştım. Bir ses ki o, ne zaman umut etsem, ne zaman hayal kursam müdahale etmeye başladı.
Babam zor bir adamdı. Bir ben, bir de onun çizdiği ben vardı. Çetin bir mücadeleye girdim. Zor bir büyüme çağı geçirdim kendimi bulabilmek adına. Çok yara aldım. Ama kaçtığım bir yer vardı, hayallerim.
Gençsin, ideallerin, hayallerin, yapmak istediklerin var. Ve benim en büyük desteğim dedem gittikten sonra ailemle mücadele ettim kendim için, dedemle kurduğumuz o hayallerin birini dahi gerçekleştirebilmek ve yapmak istediklerim için ve o ses hep bir yerlerden fırladı.
Babamın vefatından sonra ise beni esir aldı. Dedemle birlikte ben hayallerimin bir kısmını kaybettim, babamla bir kısmını daha…
Ben kendi içimde kayboldum. Sadece çocukken duyduğum bağıra bağıra güzel şeyler söyleyen ve sonrasında bir fısıltı olan o sesi aradım hep. Onu dinlemeye çalıştım. Dinlemeye çabalıyorum.
Ve ne zaman kötü bir olay duysam, o ses başlıyor yine konuşmaya…
Çabalıyorum ben o sesi susturmak için, bir bilseniz, hem de ne çok! Tam diyorum toparlıyorum. Tam kalktım ayağa, hayallerimi tuttum, peşlerinden sürükleneceğim ama yine bir şey durduruyor.
Yoruldum!
Siz içinizdeki sesle kavga etmek ne kadar zor biliyor musunuz?
Ben her gün kendimi ne kadar çok ikna etmek için savaş veriyorum biliyor
musunuz? Her gün daha iyi olacak diye...
Ama olmuyor! Bir yerlerde birileri gidiyor sebepsizce…
Ve yavaş yavaş biz de bitiyoruz, sevgiyi, mutuluğu,saygıyı, kahkaha atmayı, aşkı, merhameti, vicdanı… Gidenlerle birlikte yavaş yavaş onları da kaybediyoruz. Biz yavaş yavaş insanlığı kaybediyoruz. Yavaş yavaş sesimiz kısılıyor, daha az konuşur, daha az paylaşır oluyoruz.
Çünkü;
Bombalar patlıyor,
Birisi çocukluk kahramanı babasını,
Birisi vicdanının sesi annesini,
Birisi en yakın arkadaşı, sırdaşı ve kandaşını kaybediyor.
Birisi masumiyetini birinin bir anlık bir zevki için kaybediyor.
Hala aç yatan insanlar var,
Her türlü canlıya sebepsiz zarar verenler var…
İşte o ses sıcacık yatağına yattığında uyutmuyor,
Güzel bir yemek yediğinde boğazında bir düğüm oluyor,
Mutluluktan sevindiğinde aniden bulutlanan hava gibi hüzün kaplıyor yüzünü,
İnsan yaşamaya da, mutlu olmaya da, gülmeye de, yemek yemeye de kısacası insanca yaşayabildiği için utanıyor.
Ve bu yaşananlar her defa bir şey daha götürüyor benden.
“İyi ki geçiyorsun zaman.. Ya acının derinime işlediği bir anda donsaydın…”
Sanki o zamanda donduk kaldık. Sanki o zamandayız…
Ve sonra Misafirhane geliyor aklıma, duruyor bir daha düşünüyorum. Daha sakinleşiyorum…
“İnsan kısmı bir misafirhane,
Her sabah yeni birisi gelir.
Bir sevinc, bir bunalım, bir zalimlik,
Aniden farkına varmak birşeyin,
Hepsi beklenmedik misafir.
Hepsini karşılayıp eyle!
Evini vahşetle süpürüp,
Bütün mobilyalarını boşaltan
Bir kederler kalabalığı bile gelse.
Her geleni alnının akıyla misafir et.
Olur ki yeni bir zevk getirmek için
Boşalttılar evini.
Karanlık düşünce, utanç ve garez,
Hepsini gülerek karşıla kapıda
Ve buyur et içeri.
Minnettar ol her gelene
Kim gelirse gelsin.
Çünkü bunların her birisi
Öte taraftan bir kılavuz
Olarak gönderildi. “
Ve bizi ayakta tutan tek bir şey var; inanç!
O diri tutuyor bizi, o her gün yeniden yaşama azmi veriyor.
İnancımız ne olursa olsun ettiğimiz dualar, dilediğimiz dilekler ve kalbimizin fısıldadıkları bizi ayakta tutuyor. Yaşamamızı sağlıyor.
Ve bu gece bin aydan daha hayırlı gece, Kadir Gecesi...
Bu gece bol bol dua edelim, tefekkürde bulunalım, sadece ülkemiz için değil, insanlık için dua edelim. Vicdanı ve merhameti hatırlamaları için, masumu, muhtacı anlamaları için, dünyanın daha huzurlu bir yer olması için... Hak, adalet duygusu için dua edelim. Sadece bu gece değil, her gün aklımıza gelen her an...
Çok ihtiyacımız var o huzurlu günlere...
Hayırlı Kandiller…