Devlet Bahçeli'nin 22 Ekim'de yaptığı "Öcalan" çağrısından sonra Türkiye'de siyasi arena hareketlendi.

Bahçeli'nin sık sık dile getirdiği "terörsüz Türkiye" hedefi ve "Öcalan" çağrısının ardından DEM heyeti, İmralı'ya bir ziyaret gerçekleştirdi.

28 Aralık'ta İmralı'yı ziyaret eden DEM heyeti, akabinde de siyasi parti turlarına başladı.

Bu turların tamamlanmasının ardından bir kez daha İmralı'ya giden heyet, kapsamlı açıklamanın yapılacağını söyledi.

Bugün partisinin grup toplantısında konuşan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ise sürecin uzamaması gerektiğinin altını çizdi ve pazarlık olmayacağını, beklenilen çağrının da yapılması gerektiğini belirtti.

"PİŞMAN OLDUĞUNUZU AÇIKLAYINIZ"

Bahçeli devam eden sözlerinde ise şöyle konuştu:

"Bu açıdan şanı, şerefi, tarihi ve vicdanı çok büyük olan Türk milleti kaçınılmaz son vuku bulmadan ülkemize her türlü kötülüğü yapmış ve yapmak amacıyla pusuda bekleyen terör örgütüne ve bütün teröristlere bir kapı açmış bulunmaktadır.

Geliniz, silahlarınızı öldürülmeden önce siz kendi iradenizle bırakınız.

Pişman olduğunuzu, bu mücadelenin asla sonuç vermeyeceğini açıklayınız.

Binlerce insanımıza yaşattığınız acılardan duyduğunuz pişmanlığı duyurunuz.

Küresel güçlerin hizmetinde bölgesel aktörler olmaya bir son veriniz.

Aziz milletimizin sizler için reva göreceği akıbete teslim olunuz.

"BEKLENEN ÇAĞRININ BİR AN EVVEL AÇIKLANMASI, SAMİMİ DİLEĞİMDİR"

Son olarak diyeceğim odur ki, DEM heyeti ile İmralı arasındaki görüşmelerin terörsüz Türkiye’ye önşartsız destek olması ve beklenen çağrının bir an evvel açıklanması samimi dileğimdir.

Ne Mutlu Türk’üm Diyene. Ne mutlu terörsüz Türkiye’nin gün doğumuna.

Sözlerime son verirken hepinizi saygılarımla selamlıyor, başarılarla dolu bir hafta geçirmenizi temenni ediyorum." diyen Bahçeli, Kartalkaya'daki yangın faciasıyla başladığı sözlerinde şöyle devam etti:

BOLU'DAKİ YANGIN FACİASI

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin yasama çalışmalarına verdiği bir haftalık aranın ardından sizlerle ve aziz milletimizle paylaşacağım düşüncelerime geçmeden evvel saygın heyetinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyorum.

Yurt içinde ve yurt dışında; televizyon ekranlarından, radyo kanallarından, sosyal medya platformlarından bugünkü toplantımızı takip eden bütün vatandaşlarımızı, gönül ve kültür coğrafyalarımızda onurlu bir hayatın mücadelesini vermek için gayret üstüne gayret sarf eden bütün kardeşlerimizi yürekten selamlıyor, hepsine şükranlarımı sunuyorum.

Kimi zaman kabaran hüzün dalgalarının altında çaresiz kalırız. Kimi zaman ıstırapların sis bulutunda yolumuzu ve yönümüzü kaybederiz. Kimi zaman da ihmaller zincirinin kıvılcımıyla tutuşur, kara dumanıyla boğuluruz.

Bir darbımesel ifade kalıbını alan “ateş düştüğü yeri yakar” cümlesi sık sık telaffuz edilse bile, elbette kazın ayağının hiç de öyle olmadığını biliriz.

Türkiye 21 Ocak 2025 tarihinin geceyi sabaha bağlayan bir saatinde, yani tam bir hafta önce kahredici ve korkunç bir felaketle sarsıldı.

Bolu Kartalkaya’da bulunan ahşap yapılı bir otelde çıkan yangın 78 kardeşimizi, 78 masum insanımızı, 78 suçsuz günahsız vatandaşımızı hem yakarak hem de zehirli dumanla boğarak hayattan kopardı.

12 Ocak 1920’de Meclis-i Mebusan’ın açılışı münasebetiyle Padişah nutkunu okuyan Sadrazam Ali Rıza Paşa’nın aynen dediği gibi; şu mühim anda vaziyetimizin vahameti tarife muhtaç değildir. Evvelemirde güle oynaya tatile gidip de sıralı tabutlarla evlerine dönen merhum vatandaşlarımıza; okul sıraları boş kalan, karneleri yetim bırakılan çocuklarımıza ve küçücük yavrularımıza Cenab-ı Allah’tan gufran ve rahmet niyaz ediyorum. Tekraren başımız sağ olsun diyorum.

"HESABINI KİM VERECEK?"

Bu faciadan yaralı kurtulanlara ve halen tedavi altında tutulanlara geçmiş olsun temennilerimle birlikte şifalar diliyorum. Şu yalın gerçeğin farkındayım; “boğaz dokuz boğumdur. Sekizi yutkunmak, biri de konuşmak içindir.”

Yanlış ve yalan bir kelamın, yıkıcı ve yıldırıcı bir bühtanın insani ve vicdani erozyonuna bugünkü hassas ve kırılgan dönemde tahammül etmek mümkün değildir. Ortada dehşet uyandıran bir enkaz, yürekleri kavuran bir acı hamulesi varken, hiç olmaması gereken siyasi dalaşmaların, suç ve sorumlu izi sürmek için yapılan karşılıklı sataşmaların bir ur gibi etrafı sarması ne yazık ki insanlığımızdan utandıracak boyutlardadır.

Grand Kartal Oteli yangınında 8 aile yok olmuş, kimin umurunda! Henüz körpe çağdaki 36 çocuğumuz hayata veda etmiş, öncelikle kimin gündeminde!

Alya, Vedia, Nehir, Ömür, Ayşe, Vedat, Mina, Alican, Elif Nas, Eren, Doğa, Mavi, Pera, Demir, Doruk, Elif, Atlas, Kemal, Özüm, Esat, Kerem, Lalin, Oya, Ala Dora, Pelin, Dila, Ela, Sümeyye, Bekir Sadık, Muhammed Selim, Yusuf, Defne, Sedat, Ela ve Buse evlatlarımızın sıcak evlerinde olmaları gerekiyorken, şu anda buz gibi toprağın koynunda kefenlerine dolanıp yatmaları işin özünde hepimizin bir felaketi sayılmayacak mı? Allah için birisi söylesin, geçen haftadan beri süregelen değersiz ve dipsiz tartışma anaforundan bir şey anlayan, sadra şifa bir sonuç çıkaran var mıdır?

Hangi ara insanlık değerlerine bu kadar yabancılaştık? Hangi ara siyasi ve ideolojik ihtirasların bu kadar eline düştük? Sorarım sizlere, yerin üstündekiler tepinirken, mahşer günü gelip çattığında yerin altındakilere ne diyecekler?

Kusura bakmayın, yakayı kaptırmamak için işimize geldiği gibi konuşuyorduk mu diyecekler? Ne yapalım, sorumluluğu üstümüzden atmak için gözümüzü karartmak, gönlümüzü kapatmak, önümüze geleni de karalamak zorundaydık mı diyecekler? Hanımefendiler, beyefendiler, yarısı çocuk olan 78 vatan evladının hesabını kim ya da kimler verecek?

Editör: Nazan Erkoç